Yalnızlığın en korkunç tarafı burası mı; aklınla konuşmaya
başlamak. Oysaki ne yalnızlıklar var. Lümpen adımlarla oluşmuş, kibriyle
yükselmiş, varlık düzeyini iniş çıkışlarla renklendirmiş..
insan başkasını
kendinden bilirmiş, lafıyla çılgına döndüğüm anlar fazladır. Ürkütücü gelebilir
ama görülmesi gereken ana tema, genişlik arzumuz. Bir hikaye yazamayacak kadar
je’s la.
Görünen o ki, fena
yanılgılarımız var. Nice jargon geçti dilimizden, aklımızdan nice şiddetli
eylemler. Felsefe terapistliği değil tabiî ki bu. Olanın bitenin hikayesi.
Gelmiş geçmiş en destansı hikaye; insanın trajedisi. Hiç öyle yukarıdan
tartışmayın benimle. Nedir bu böbürlenmeler diye. Öyle işte. Bizim için ne ola
ki bütün bunlar. Yabancıyız biz yabancı. Kimimiz kimsemiz yok.
Çok anlamsız değil mi insanın birileriyle otururken hem bir
başkası hem kendi olmaya çalışması. Bu ne kadar yahu saçmalama modunda bir şey
değil mi! Lafın cuk diye oturmasıyla tamda gelinen nokta burasıdır.
Hiçbir zaman kendime samimi olamayacağım sanıyorum. Başkalarından
çok kendimi aldatıyorum. Bu ne ola ki şimdi!
Bedenim hafif bir yorgunlukla
meşgul sanırım. Varış noktasının km cinsinden uzaklığı henüz belli değil.
Hakikat ve gerçeklik dediğimiz şey zihnimizden ortalığa saçtıklarımızsa eğer ya
rolümüze sahip çıkalım ya da sahneyi bir an önce terk edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder