Okuyorum, okudum, okuyorlar. Sunuyorum başlıklarımı; tevkif
edip kaçıyorum kendimden. Tecrit ediyorum kendimden olanları. ‘sen ‘ demişken
içimden aklıma geldi de. Nasıl bir ‘ece’ gibi görmektir ki kendini ve nasıl bir
kibirdir ki bu başka bir yüz görünür ardından. Kaçsam mı ki derken oradan ne
mümkün! Bütün duygularımın eşliğinde söylemek mümkünken bu durumu eyletmiyor
kendini fikirler. Sürecin en başında konuşmuştuk bu halsizliği. Farkındaydım her
şeyin. Jargon çok aptalca belki ama dil yanlışları diyelim bunların adına. Yazıldığıyla
kalsın diye. Öykünür elbet bir gün dil kendine. Açılacaktır kendi
kelimeleriyle.
Çok fazla yalnız insan var, çok fazla kibirli, çok fazla
öfkeli, çok fazla duygusal, çok fazla paranoyak, çok fazla endişeli, çok fazla mükemmeliyetçi,
çok fazla hastalıklı, ççok fazla geri kafalı… çok çok çok fazla fazla fazla… ee
ne olucak peki şimdi! Yanlış kimde, nerde, hangisinde. Hep bir suçlu arıyorsak
hiç masum bulamayız ki! Geldik, gidiyoruz. “Hamdım, piştim, yandım.”
“… ateşe
tapan zata demişler ki, “Ne kadar zaman böyle yaşayacaksın, gel Müslüman ol,
şehadet getir…” O da demiş ki; “Ben şehadet getirdiğim zaman, sizler gibi mi
olacağım, yoksa Bayazıd-ı Bestami gibi olabilecek miyim? Yani ben bir kere
şehadet ettiğimde, hemen Bayazıd-ı Bestami gibi olabilecek miyim?” deyince,
demişler ki; ” Hayır, olmaz, sen imana gelirsin ama, Beyazıd-ı Bestami Hz. çok
büyük bir zattır, o fevkalade bir zattır, bizim ulumuzdur.” Bunun üzerine;
“Sizler gibi olacaksam, aynı kalmaya razıyım” diyor Mecusi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder